Makbuz Kesmeme Cezası: Sosyal Yapılar, Eşitsizlikler ve Görünmeyen Ağırlıklar
Bir gün manavda sıradayken, kasanın başındaki kadının telaşla “Makbuz kesmeyi unuttum” dediğini duydum. O an kasadaki bir “hata” gibi görünen bu küçük olay, aslında çok daha büyük bir şeyin parçasıydı: toplumun adalet, cinsiyet, sınıf ve statü kavramlarını iç içe geçiren ekonomik bir ayna. Makbuz kesmeme cezası yalnızca bir mali yaptırım değildir; o cezanın kime, nasıl ve neden uygulandığına bakınca, karşımıza sosyal eşitsizliklerin görünmez yüzü çıkar.
Yasa Kimin Üzerine Daha Ağır Düşer?
Vergi kaçırmanın veya makbuz kesmemenin cezası, Türkiye’de 2025 itibarıyla Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından belirlenen oranlara göre genellikle işyeri büyüklüğüne ve tekrara göre değişir. Ortalama bir esnaf için binlerce lirayı bulabilen bu ceza, çoğu zaman büyük şirketler için “yönetilebilir bir gider”dir. Ancak küçük ölçekli işletmelerde —özellikle kadın girişimcilerin, göçmen emekçilerin veya düşük gelirli bireylerin yürüttüğü işlerde— bu tür cezalar, ekonomik yıkım anlamına gelebilir.
Bu noktada sınıf farkı, hukuki eşitliğin toplumsal karşılığını bozar. Yasalar herkes için “aynı” görünür, ama o cezayı ödeyebilme kapasitesi farklıdır. 2019’da TÜİK verilerine göre kadınların işgücüne katılım oranı erkeklerin yarısından azdı. Dolayısıyla bir kadın esnafın aldığı ceza, yalnızca mali bir kayıp değil, varoluşsal bir tehdit haline gelebilir: “Bir daha işyeri açabilir miyim?” sorusu, çoğu zaman “adalet yerini buldu mu?” sorusundan önce gelir.
Toplumsal Cinsiyet Rolleri ve Ekonomik Görünmezlik
Makbuz kesmeme konusu genellikle erkeklerle özdeşleşmiş bir “ticaret disiplini” üzerinden konuşulur. Ancak küçük işletmelerde çalışan kadınların çoğu, aile içinde destekleyici bir figür olarak görülür. Kadın “yardım eder”, “idare eder”, ama “işletmeci” sayılmaz. Bu kültürel algı, onların ekonomik kimliklerinin sistem içinde tanınmamasına neden olur.
Araştırmalar, kadın girişimcilerin %62’sinin işyerlerini kayıt dışı sürdürdüğünü, bunun temel nedeninin ise bürokratik karmaşa, finansal destek eksikliği ve sosyal cinsiyet temelli güven eksikliği olduğunu gösteriyor (KAGİDER Raporu, 2023). Bu durum, makbuz kesmeme gibi “küçük” ihlallerin aslında yapısal bir eşitsizliğin sonucu olduğunu ortaya koyar.
Erkek girişimciler ise bu sistem içinde farklı bir baskı hisseder: “başarılı olma zorunluluğu”. Birçok erkek, ekonomik baskıların ve rekabetin altında, kısa vadeli kazançları meşrulaştırma eğiliminde olur. Burada “ceza korkusu” değil, “itibar kaybı” ön plana çıkar. Kadınlar için finansal güvenlik; erkekler için statü güvenliği tehlikeye girer.
Irk ve Göçmenlik Boyutu: Ekonominin Görünmez Emeği
Türkiye’de göçmenlerin, özellikle Suriyeli ve Afgan emekçilerin, kayıt dışı ekonomide önemli bir payı vardır. Bu kişiler için makbuz kesmek çoğu zaman “lüks” bir prosedürdür; vergi sistemine erişimleri bile sınırlıdır. Ancak bu durum, onları hem hukuki hem sosyal olarak kırılgan hale getirir.
Bir Suriyeli kadın terzinin, makbuz kesmediği için aldığı ceza yalnızca parasal değildir; çoğu zaman oturma izninin iptali, çalışma alanının kapanması gibi zincirleme sonuçlar doğurabilir. Bu örnek, hukukun nötr olmadığını; sınıf, statü ve ırkın cezanın ağırlığını nasıl belirlediğini gösterir.
Cezanın Etik Boyutu: Sorumluluk mu, Dayanışma mı?
Burada temel soru şudur: Makbuz kesmeyen bir birey suçlu mudur, yoksa sistem tarafından “görülmeyen” bir mağdur mu? Bu sorunun cevabı, toplumsal dayanışma biçimlerimizle ilgilidir.
Kadınlar genellikle bu tür durumlarda empati geliştirir; toplumsal baskının ve bürokratik yükün farkındadırlar. Erkekler ise çözüm odaklı yaklaşır: “Nasıl düzeltebiliriz?”, “Daha adil bir vergi sistemi nasıl kurulabilir?” gibi sorular sorarlar. Her iki yaklaşım da değerlidir; biri insani, diğeri yapısal bir dönüşüm çağrısıdır.
Fakat çözüm, yalnızca bireysel vicdanda değil, kurumsal eşitlikte yatar. Kadın girişimcilere yönelik vergi bilinci eğitimleri, düşük faizli kredi destekleri, göçmenlere yönelik kayıt kolaylıkları ve cezaların gelir düzeyine göre kademelendirilmesi gibi politikalar, adalet duygusunu güçlendirebilir.
Toplumun Sessiz Normları: “Vergi Vermek Erkek İşidir” Algısı
Ekonomik kültürümüzde hâlâ güçlü bir biçimde hissedilen normlardan biri, “ticaretin erkek işi” olduğu algısıdır. Bu algı, kadınların finansal süreçlerde “yardımcı” kalmasına yol açar. Makbuz kesmek, hesap tutmak, vergi beyannamesi hazırlamak gibi işler, toplumsal olarak erkek sorumlulukları arasında sayılır.
Bu durum, kadınların ekonomik bağımsızlığını gölgede bırakır. Kadınlar iş kurduklarında dahi genellikle “eşinin adına” fatura keser veya “aile işletmesi” etiketi altında görünmez hale gelirler. Bu görünmezlik, cezalandırma süreçlerinde de devam eder: Kadınlar genellikle “ihmal”le suçlanırken, erkekler “bilinçli ihlal”le yargılanır. Aynı davranış, farklı toplumsal roller içinde farklı anlamlar kazanır.
Yeni Bir Adalet Arayışı: Cezadan Çok Eşitlik
Makbuz kesmeme cezası, sadece bir vergi kuralı değil, adalet ve eşitlik tartışmasının mikro bir yansımasıdır. Bir toplumun hukuk sistemi, cezaları herkese eşit biçimde uygulamaktan çok, eşitsizlikleri fark ederek adil biçimde değerlendirebildiğinde anlam kazanır.
Gerçek reform, cezayı artırmakla değil; insanların neden o cezayı göze aldığını anlamakla başlar. Kadınların sistemden neden dışlandığını, göçmenlerin neden kayıt dışına itildiğini, erkeklerin neden “başarı” baskısıyla etik sınırları zorladığını görmeden, ne yasa işler, ne toplum adalet hissini bulur.
Tartışma Soruları
- Sizce cezaların gelir düzeyine göre kademelendirilmesi adil bir uygulama olur mu?
- Kadınların vergi sistemine erişimini kolaylaştırmak toplumsal cinsiyet eşitliğini güçlendirir mi?
- Ekonomik kayıt dışılıkla mücadele ederken empati mi, caydırıcılık mı ön planda olmalı?
Kaynaklar:
- KAGİDER (2023). Kadın Girişimcilik ve Kayıt Dışı Ekonomi Raporu.
- TÜİK (2019). İşgücü İstatistikleri.
- OECD (2022). Tax Morale and Gender Analysis Report.
- Kişisel gözlemler ve saha görüşmeleri (İstanbul, 2024).
Bir gün manavda sıradayken, kasanın başındaki kadının telaşla “Makbuz kesmeyi unuttum” dediğini duydum. O an kasadaki bir “hata” gibi görünen bu küçük olay, aslında çok daha büyük bir şeyin parçasıydı: toplumun adalet, cinsiyet, sınıf ve statü kavramlarını iç içe geçiren ekonomik bir ayna. Makbuz kesmeme cezası yalnızca bir mali yaptırım değildir; o cezanın kime, nasıl ve neden uygulandığına bakınca, karşımıza sosyal eşitsizliklerin görünmez yüzü çıkar.
Yasa Kimin Üzerine Daha Ağır Düşer?
Vergi kaçırmanın veya makbuz kesmemenin cezası, Türkiye’de 2025 itibarıyla Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından belirlenen oranlara göre genellikle işyeri büyüklüğüne ve tekrara göre değişir. Ortalama bir esnaf için binlerce lirayı bulabilen bu ceza, çoğu zaman büyük şirketler için “yönetilebilir bir gider”dir. Ancak küçük ölçekli işletmelerde —özellikle kadın girişimcilerin, göçmen emekçilerin veya düşük gelirli bireylerin yürüttüğü işlerde— bu tür cezalar, ekonomik yıkım anlamına gelebilir.
Bu noktada sınıf farkı, hukuki eşitliğin toplumsal karşılığını bozar. Yasalar herkes için “aynı” görünür, ama o cezayı ödeyebilme kapasitesi farklıdır. 2019’da TÜİK verilerine göre kadınların işgücüne katılım oranı erkeklerin yarısından azdı. Dolayısıyla bir kadın esnafın aldığı ceza, yalnızca mali bir kayıp değil, varoluşsal bir tehdit haline gelebilir: “Bir daha işyeri açabilir miyim?” sorusu, çoğu zaman “adalet yerini buldu mu?” sorusundan önce gelir.
Toplumsal Cinsiyet Rolleri ve Ekonomik Görünmezlik
Makbuz kesmeme konusu genellikle erkeklerle özdeşleşmiş bir “ticaret disiplini” üzerinden konuşulur. Ancak küçük işletmelerde çalışan kadınların çoğu, aile içinde destekleyici bir figür olarak görülür. Kadın “yardım eder”, “idare eder”, ama “işletmeci” sayılmaz. Bu kültürel algı, onların ekonomik kimliklerinin sistem içinde tanınmamasına neden olur.
Araştırmalar, kadın girişimcilerin %62’sinin işyerlerini kayıt dışı sürdürdüğünü, bunun temel nedeninin ise bürokratik karmaşa, finansal destek eksikliği ve sosyal cinsiyet temelli güven eksikliği olduğunu gösteriyor (KAGİDER Raporu, 2023). Bu durum, makbuz kesmeme gibi “küçük” ihlallerin aslında yapısal bir eşitsizliğin sonucu olduğunu ortaya koyar.
Erkek girişimciler ise bu sistem içinde farklı bir baskı hisseder: “başarılı olma zorunluluğu”. Birçok erkek, ekonomik baskıların ve rekabetin altında, kısa vadeli kazançları meşrulaştırma eğiliminde olur. Burada “ceza korkusu” değil, “itibar kaybı” ön plana çıkar. Kadınlar için finansal güvenlik; erkekler için statü güvenliği tehlikeye girer.
Irk ve Göçmenlik Boyutu: Ekonominin Görünmez Emeği
Türkiye’de göçmenlerin, özellikle Suriyeli ve Afgan emekçilerin, kayıt dışı ekonomide önemli bir payı vardır. Bu kişiler için makbuz kesmek çoğu zaman “lüks” bir prosedürdür; vergi sistemine erişimleri bile sınırlıdır. Ancak bu durum, onları hem hukuki hem sosyal olarak kırılgan hale getirir.
Bir Suriyeli kadın terzinin, makbuz kesmediği için aldığı ceza yalnızca parasal değildir; çoğu zaman oturma izninin iptali, çalışma alanının kapanması gibi zincirleme sonuçlar doğurabilir. Bu örnek, hukukun nötr olmadığını; sınıf, statü ve ırkın cezanın ağırlığını nasıl belirlediğini gösterir.
Cezanın Etik Boyutu: Sorumluluk mu, Dayanışma mı?
Burada temel soru şudur: Makbuz kesmeyen bir birey suçlu mudur, yoksa sistem tarafından “görülmeyen” bir mağdur mu? Bu sorunun cevabı, toplumsal dayanışma biçimlerimizle ilgilidir.
Kadınlar genellikle bu tür durumlarda empati geliştirir; toplumsal baskının ve bürokratik yükün farkındadırlar. Erkekler ise çözüm odaklı yaklaşır: “Nasıl düzeltebiliriz?”, “Daha adil bir vergi sistemi nasıl kurulabilir?” gibi sorular sorarlar. Her iki yaklaşım da değerlidir; biri insani, diğeri yapısal bir dönüşüm çağrısıdır.
Fakat çözüm, yalnızca bireysel vicdanda değil, kurumsal eşitlikte yatar. Kadın girişimcilere yönelik vergi bilinci eğitimleri, düşük faizli kredi destekleri, göçmenlere yönelik kayıt kolaylıkları ve cezaların gelir düzeyine göre kademelendirilmesi gibi politikalar, adalet duygusunu güçlendirebilir.
Toplumun Sessiz Normları: “Vergi Vermek Erkek İşidir” Algısı
Ekonomik kültürümüzde hâlâ güçlü bir biçimde hissedilen normlardan biri, “ticaretin erkek işi” olduğu algısıdır. Bu algı, kadınların finansal süreçlerde “yardımcı” kalmasına yol açar. Makbuz kesmek, hesap tutmak, vergi beyannamesi hazırlamak gibi işler, toplumsal olarak erkek sorumlulukları arasında sayılır.
Bu durum, kadınların ekonomik bağımsızlığını gölgede bırakır. Kadınlar iş kurduklarında dahi genellikle “eşinin adına” fatura keser veya “aile işletmesi” etiketi altında görünmez hale gelirler. Bu görünmezlik, cezalandırma süreçlerinde de devam eder: Kadınlar genellikle “ihmal”le suçlanırken, erkekler “bilinçli ihlal”le yargılanır. Aynı davranış, farklı toplumsal roller içinde farklı anlamlar kazanır.
Yeni Bir Adalet Arayışı: Cezadan Çok Eşitlik
Makbuz kesmeme cezası, sadece bir vergi kuralı değil, adalet ve eşitlik tartışmasının mikro bir yansımasıdır. Bir toplumun hukuk sistemi, cezaları herkese eşit biçimde uygulamaktan çok, eşitsizlikleri fark ederek adil biçimde değerlendirebildiğinde anlam kazanır.
Gerçek reform, cezayı artırmakla değil; insanların neden o cezayı göze aldığını anlamakla başlar. Kadınların sistemden neden dışlandığını, göçmenlerin neden kayıt dışına itildiğini, erkeklerin neden “başarı” baskısıyla etik sınırları zorladığını görmeden, ne yasa işler, ne toplum adalet hissini bulur.
Tartışma Soruları
- Sizce cezaların gelir düzeyine göre kademelendirilmesi adil bir uygulama olur mu?
- Kadınların vergi sistemine erişimini kolaylaştırmak toplumsal cinsiyet eşitliğini güçlendirir mi?
- Ekonomik kayıt dışılıkla mücadele ederken empati mi, caydırıcılık mı ön planda olmalı?
Kaynaklar:
- KAGİDER (2023). Kadın Girişimcilik ve Kayıt Dışı Ekonomi Raporu.
- TÜİK (2019). İşgücü İstatistikleri.
- OECD (2022). Tax Morale and Gender Analysis Report.
- Kişisel gözlemler ve saha görüşmeleri (İstanbul, 2024).